Hacettepe Üniversitesi ile ODTÜ’den bilim insanlarının öncülüğünde, NEOGENE isimli ERC projesi kapsamında 25 araştırmacıdan oluşan uluslararası araştırma grubu, Yukarı Mezopotamya’nın günümüzden 10,000 yıl kadar önce kültürlerin kaynaştığı bir alan olarak rol üstlendiği gösterdi. Dinamik bir kültürel yapıya sahip olan Çayönü toplumunun genetik olarak da yüksek çeşitliliğe sahip olduğu anlaşıldı. Çalışma, Science Advances dergisinde yayınlandı.
Antik DNA çalışmaları, geçmişte yaşamış toplumların genetik yapılarının anlaşılması için önemli veriler sunmaya devam ediyor. Ülkemizde, Hacettepe Üniversitesi ve Orta Doğu Teknik Üniversitesinde bulunan iki laboratuvarın, ulusal ve uluslararası bilim insanlarıyla işbirliği içinde yürüttüğü antik DNA çalışmalarında Anadolu’nun kültürel mirası inceleniyor. Araştırmacılar bu kez, Diyarbakır’ın Ergani ilçesinde bulunan Çayönü Tepesi’nde MÖ 8500- 7500 yılları arasında yaşamış toplumun genetik ve kültürel materyallerini beraber analiz ederek, bölgenin tarihine ışık tuttu.
Çayönü Tepesi ilk olarak 1963 yılında Halet Çambel ve Robert J. Braidwood tarafından keşfedildi. Prof. Dr. Çambel’in, 1968 yılında sistematik olarak başlattığı kazılar, zaman zaman ara verilerek sürdürüldü. Bugün Prof. Dr. Aslı Erim-Özdoğan başkanlığında yürütülen kazılarda, bölgedeki ilk yerleşimin günümüzden yaklaşık 12,000 yıl önce başladığı ve bölgenin günümüzden 6,000 yıl öncesine kadar iskan edildiği tespit edildi. Bu uzun iskan süresince Çayönü Tepesi farklı kültürlere ev sahipliği yaptı. Arkeolojik kalıntılar, bölgenin dinamik bir kültürel yapıya sahip olduğunu, mimari yapıların zaman içerisinde biçim değiştirdiğini gösteriyor. Ek olarak, antropolojik çalışmalar, yapay kafatası biçimlendirme ve trepanasyon gibi vücuda uygulanan çeşitli modifikasyonların erken örneklerinin bu kültürde var olduğunu ortaya koydu.
Araştırmacılar, bu dinamik kültürel yapıya sahip insanların genetik yapısını anlamak üzere yola çıktı. Mezopotamya genelinde, iklim koşullarının etkisiyle yüksek sıcaklıklara maruz kalan insan kalıntılarındaki DNA moleküllerinin korunmasının çok zor olduğu biliniyor. O nedenle bugüne kadar yapılan antik DNA çalışmalarında bölge yalnızca Boncuklu Tarla kazı alanından tek bir bireye ait genomla temsil ediliyordu. Dr. Öğretim Üyesi Füsun Özer bu koşullarda Çayönü bireylerinin beklentinin üzerinde bir DNA korunumuna sahip olduğunu belirterek şöyle devam etti:
- Dr. Öğretim Üyesi Füsun Özer