Boğaziçi Üniversitesi - Yazar / Editör
Princeton ve Uppsala Üniversitesi'nden araştırmacılar, Charles Darwin tarafından da çalışılan Galápagos ispinoz kuşlarında gaga şekillerini belirleyen bir geni tanıladı. Aynı gen, 1 milyon yıl öncesinden başlayarak devam eden kuş evriminde de büyük role sahip.
Çalışma evrimin genetik yansımalarını (genlerin bir türden diğerine nasıl geçtiğini ve bir türün içinde bir genin farklı versiyonlarının nasıl tamamen farklı bir tür oluşturduğunu) gözler önüne seriyor. Tüm araştırma Nature'da yayımlandı. Araştırma 11 Şubat'ta yani Darwin'in doğum gününden bir gün önce yayımlandı.
Evrimsel çalışmaların genetik temelleri hakkında bugün çok şey bilinmektedir, buna rağmen bu çalışmadaki bilgiler çok yeni ve heyecan verici olarak nitelendiriliyor. Çalışma, evrimin duraksayan süreçlerde ya da düzenli gitmeyen süreçlerde nasıl işlediğini ve genlerin türler arasında yayılma şekillerini, bu sayede yeni türler oluşturmasını açıkça gösteriyor. Orijinal popülasyondan izolasyon ve genetik farklılıkların birikmesi gibi doğru koşullar oluştuğunda , yeni soylarla birlikte başlayan yeni tür oluşumu gerçekleşiyor.
Ekip tarafından toplanan DNA örnekleri ile 120 kuş genomu (hepsi de 'Darwin ispinozları' olarak bilinen 15 tür kuşa ait) karşılaştırıldı ve gaga şeklini belirleyen gen bulundu. Körelmiş gagaları olan türler (Geospiza magnirostris) incelendiğinde, sivri gagalı kuşlara (G. conirostris) nazaran DNA'larında bir esneme olduğu görüldü.
DNA esnemesinin içinde, araştırmacılar ALX1 adında bir gen buldular, ki bu gen daha önce hem insanda hem farede bulunmuş yüz şekli belirleyici bir gendir.Bu geni inaktive eden mutasyonlar, yüzü tam oluşmamış bebeklerin doğmasına sebep olmaktadır.
Gen, üzerinde gerçekleşecek en küçük mutasyon ile son derece gözlenebilir sonuçlar ortaya çıkaran güzel bir örnek olarak görülüyor. Araştırmanın en ilgi çekici bulgusu ise aynı türün içinde değişkenlik gösteren bir gendi. Öyle ki orta boyutlarda bir kuş olan G. fortis türünün içinde hem kör hem de sivri gagalı bireyler bulunuyor.
Türler içerisinde, bireylerin haytta kalmasını kolayllaştıran genetik özellikleri edinmesi için; örneğin kör gagalı saka kuşlarının sert tohumları daha kolay kırması; uygun genler aktarılmaktadır, sivri gagalı ispinoz kuşları sert tohumlarla beslenemeyeceğinden yok olacaktır. Bir yerde doğal seçilimin de bu şekilde işlediği düşünülmektedir.
Adaların üzerinde yaşam savaşında hayatta kalabilmek için gaga şekilleri çok büyük bir öneme sahiptir. Volkanik aktivite ve El Niño'nun sebep olduğu yağış sorunu ciddi kuraklıklara sebep olmakta ve ispinoz kuşları dışı kuru ve kalın kabuklu sert tohumları kırmak zorunda kalmaktadır. Bu da demek oluyor ki kuraklık zamanlarında küt ve kör gagalı ispinoz kuşları daha kolay hayatta kalabilmektedir ve hatta sivri gagalılar ölmekte ve ciddi nüfus kaybı yaşamaktadır.
Daha önceden yayımlanan bir çalışmada çok yakın iki türün arasında genlerin nasıl transfer edildiğini açıklıyoru. Genelde iki kuş türünün bu şekilde olan yavruları 'steril' (kısır veya verimli döl veremeyen) olmasına rağmen, Galápagos ispinoz kuşları hibrit yavruları iki türün de yavrularıyla ayrı ayrı üreyebilmektedir. Üremeden doğan yavrular ise görünüş ve ses itibariyle türlerden yalnızca birini yansıtsa da , iki ebeveynden de genler taşımaktadır.
Gen akışı olarak bilinen bu süreç boyunca , genler türler arasında geçiş yaşamakta ve hatta yeni türlerin oluşumuna da sebebiyet vermektedir. Daha önceki çalışmalar, 40 yıldır Galapagos ispinoz kuşları arasında gen akışı olduğunu göstermeyi başarmıştı, ancak bu çalışma bu gen akışının en azından 1 milyon yıldır sürekli gerçekleştiğini gösteriyor. Bulgular sayesinde soyların dağılımı ve yeni tür ağacı oluşumunda araştırmacılara büyük kolaylıklar sağlandı.
Referans : sciencedaily.com
Çalışma evrimin genetik yansımalarını (genlerin bir türden diğerine nasıl geçtiğini ve bir türün içinde bir genin farklı versiyonlarının nasıl tamamen farklı bir tür oluşturduğunu) gözler önüne seriyor. Tüm araştırma Nature'da yayımlandı. Araştırma 11 Şubat'ta yani Darwin'in doğum gününden bir gün önce yayımlandı.
Evrimsel çalışmaların genetik temelleri hakkında bugün çok şey bilinmektedir, buna rağmen bu çalışmadaki bilgiler çok yeni ve heyecan verici olarak nitelendiriliyor. Çalışma, evrimin duraksayan süreçlerde ya da düzenli gitmeyen süreçlerde nasıl işlediğini ve genlerin türler arasında yayılma şekillerini, bu sayede yeni türler oluşturmasını açıkça gösteriyor. Orijinal popülasyondan izolasyon ve genetik farklılıkların birikmesi gibi doğru koşullar oluştuğunda , yeni soylarla birlikte başlayan yeni tür oluşumu gerçekleşiyor.
Ekip tarafından toplanan DNA örnekleri ile 120 kuş genomu (hepsi de 'Darwin ispinozları' olarak bilinen 15 tür kuşa ait) karşılaştırıldı ve gaga şeklini belirleyen gen bulundu. Körelmiş gagaları olan türler (Geospiza magnirostris) incelendiğinde, sivri gagalı kuşlara (G. conirostris) nazaran DNA'larında bir esneme olduğu görüldü.
DNA esnemesinin içinde, araştırmacılar ALX1 adında bir gen buldular, ki bu gen daha önce hem insanda hem farede bulunmuş yüz şekli belirleyici bir gendir.Bu geni inaktive eden mutasyonlar, yüzü tam oluşmamış bebeklerin doğmasına sebep olmaktadır.
Gen, üzerinde gerçekleşecek en küçük mutasyon ile son derece gözlenebilir sonuçlar ortaya çıkaran güzel bir örnek olarak görülüyor. Araştırmanın en ilgi çekici bulgusu ise aynı türün içinde değişkenlik gösteren bir gendi. Öyle ki orta boyutlarda bir kuş olan G. fortis türünün içinde hem kör hem de sivri gagalı bireyler bulunuyor.
Türler içerisinde, bireylerin haytta kalmasını kolayllaştıran genetik özellikleri edinmesi için; örneğin kör gagalı saka kuşlarının sert tohumları daha kolay kırması; uygun genler aktarılmaktadır, sivri gagalı ispinoz kuşları sert tohumlarla beslenemeyeceğinden yok olacaktır. Bir yerde doğal seçilimin de bu şekilde işlediği düşünülmektedir.
Adaların üzerinde yaşam savaşında hayatta kalabilmek için gaga şekilleri çok büyük bir öneme sahiptir. Volkanik aktivite ve El Niño'nun sebep olduğu yağış sorunu ciddi kuraklıklara sebep olmakta ve ispinoz kuşları dışı kuru ve kalın kabuklu sert tohumları kırmak zorunda kalmaktadır. Bu da demek oluyor ki kuraklık zamanlarında küt ve kör gagalı ispinoz kuşları daha kolay hayatta kalabilmektedir ve hatta sivri gagalılar ölmekte ve ciddi nüfus kaybı yaşamaktadır.
Daha önceden yayımlanan bir çalışmada çok yakın iki türün arasında genlerin nasıl transfer edildiğini açıklıyoru. Genelde iki kuş türünün bu şekilde olan yavruları 'steril' (kısır veya verimli döl veremeyen) olmasına rağmen, Galápagos ispinoz kuşları hibrit yavruları iki türün de yavrularıyla ayrı ayrı üreyebilmektedir. Üremeden doğan yavrular ise görünüş ve ses itibariyle türlerden yalnızca birini yansıtsa da , iki ebeveynden de genler taşımaktadır.
Gen akışı olarak bilinen bu süreç boyunca , genler türler arasında geçiş yaşamakta ve hatta yeni türlerin oluşumuna da sebebiyet vermektedir. Daha önceki çalışmalar, 40 yıldır Galapagos ispinoz kuşları arasında gen akışı olduğunu göstermeyi başarmıştı, ancak bu çalışma bu gen akışının en azından 1 milyon yıldır sürekli gerçekleştiğini gösteriyor. Bulgular sayesinde soyların dağılımı ve yeni tür ağacı oluşumunda araştırmacılara büyük kolaylıklar sağlandı.
Referans : sciencedaily.com
Ancak Darwin'in asıl görmek istediği şey, adanın jeolojik yapısıydı. İngiltere'den beri tüm yolculuk boyunca, İngiliz avukat Charles Lyell tarafından yeni yazılmış olan “Jeolojinin İlkeleri” kitabını okumakla meşguldü. Kitap Darwin'in gezegene bakışını değiştirmişti; bu değişim nihayetinde Darwin'i kendi evrim kuramını oluşturmaya yöneltecekti. Lyell, o sırada çok popüler olan FELAKETLER MERKEZLİ jeoloji anlayışına, Hutton'ın 50 yıllık çalışması olan DÜZGÜN DEĞİŞEN Dünya kuramını yeniden ortaya atarak meydan okuyordu. (...) “Jeolojinin İlkeleri” Darwin'i adeta büyülemişti. Kitap dünyanın tarihine ilişkin ikna edici bir görüş sunmakla kalmıyor, bu görüşün gerçek hayatta sınanabilmesini sağlayan yöntemleri de ortaya koyuyordu. (...)
Galapagos Adaları, Darwin'in Evrim Kuramı'nın doğduğu yer olarak nam yapmıştır. Fakat Darwin, buranın önemini, ilk ziyaretinin üzerinden geçen 2 yıl boyunca fark edemedi. Galapagos Adalarına vardığında, kafasında hâlâ biyolojiden çok jeoloji vardı. (...) Plymouth'tan ayrılışının üzerinden 5 yıl geçtikten sonra Beagle, Manş Denizine insanı sırılsıklam eden bir yağmur eşliğinde giriş yaptı. FitzRoy seferi 2 Eylül 1836'da sonlandırdı ve ertesi gün Darwin gemiden ayrılarak eve doğru yola koyuldu. Bir daha Büyük Britanya'yı terk etmediği gibi, neredeyse evinden dışarı bile adım atmadı. (...)
Doğal seçilim hakkındaki argümanlarını yazmayı 1844'te bitirmişti ve bundan sonra ne yapacağına dair hiçbir fikri yoktu. Bu konuyu insanlara nasıl anlatacağını bile bilmiyordu. Kuramını desteklemek için düzinelerce insandan bilgiler alıyor ama bu bilgileri ne için kullanacağını onların bilmelerine izin vermiyordu. Babasına doktor olamayacağını söylemekten korkan çocuk, tehlikeli fikirlerini başkalarına söylemekten korkan bir adam hâline gelmişti.
Fakat Darwin eninde sonunda birilerine bir şeyler anlatmalıydı. Çalışmasını sorgulayabilecek yeterlilikte olan, gözden kaçırdığı hayati hataları görebilecek bir bilimci bulmalıydı. Darwin, Beagle'la yaptığı geziden getirdiği bitkileri inceleyen, düşüncelerini öğrendiğinde ona sapkın yaftasını yapıştırmayacak kadar açık görüşlü birisi olan, genç botanikçi Joseph Hooker'ı seçti. Hooker'a şöyle yazdı:
“Döndüğümden beri çok kendini bilmez bir işle meşgulüm ve yaptıklarımın aptalca olduğunu söylemeyecek bir tek kişi bile tanımıyorum. Galapagos organizmalarının dağılımı nedeniyle çok etkilendim ve türlerin gizemini ortaya çıkarabilecek her türlü bulguyu körlemesine toplamaya karar verdim. Tarım ve bahçecilikle ilgili yığınla kitap okudum ve bulgu toplamaktan hiçbir zaman vazgeçmedim. Sonunda bir ışık yandı ve türlerin değişmez olmadığına (bu bir cinayet itirafı gibi) neredeyse ikna oldum (başlangıçtaki düşüncelerimle taban tabana zıt olmasına karşın)... Sanırım türlerin hassas bir şekilde farklı biçimlere uyum sağlayabildiklerini gösteren basit bir açıklama buldum (işte küstahlık burada!). Sızlanacak ve kendi kendinize “Nasıl bir adamla yazışarak zamanımı harcıyorum” diye düşüneceksiniz. Bundan beş yıl önce belki ben de öyle düşünürdüm.”
- Carl Zimmer (Evrim, ISBN: 9786051069128)
Kaynak ve İleri Okuma
Etiket
Projelerimizde bize destek olmak ister misiniz?
Dilediğiniz miktarda aylık veya tek seferlik bağış yapabilirsiniz.
Destek Ol
Yorum Yap (0)
Bunlar da İlginizi Çekebilir
05 Mart 2017
Gen Tedavisi Nedir?
23 Ocak 2017
Gen İfadesi Nedir?
23 Temmuz 2018
Platipus ve Ekidne, L1 Sıçrayan Genine Sahip Değil
09 Ağustos 2015
Kişnişten Nefret Etme Sebebi Genetik Olabilir
27 Temmuz 2015
Kötü Genler Aşırı Yemeye Yol Açıyor
02 Kasım 2014
Suça yatkınlığın sebebi genler mi?
02 Nisan 2019
Bir Gen Ailesine Genel Bir Bakış: p53