Boğaziçi Üniversitesi - Çevirmen/Yazar
Kutlama yapmaya hazır mısınız? Çünkü Slovenya’daki Postojna mağarasından yeni bir ejderha, yumurtasından henüz çıktı.
Tabii ki bu ejderha, filmlerde gördüklerinizden ve ağzından ateşler çıkartan ejderhalardan farklı. Bu ejderhalar aslında ‘olm’ olarak adlandırılan dev su semenderleri. Fakat bu semenderlerin lakabı ejderha, çünkü bu canlıların upuzun ve incecik vücutları var.
İlk etapta bu canlılar, favoriniz olmak için çok az özelliğe sahip gibi görünebilir ama onları daha yakından tanıdıkça fikrinizin değişme ihtimali var. Bu ejderhaların yumurtadan yeni çıkmış yavruları da oldukça ilginçler; çünkü 100 yıl yaşarlarken, her 10 yıllık süre içerisinde yalnızca 1 ya da 2 kez yumurtalarını bırakıyorlar.
Olm yumurtalarıyla ilgili ilk haberler bilim insanları 50 ila 60 yumurtanın bulunduğu mağarada bu canlılar üzerine araştırma yürütürlerken, bu yılın başında gelmişti. Şimdi ise, yani ilk haber geldikten yaklaşık 4 ay sonra, yalnızca 22 canlı yumurta kaldı ve ejderhalardan birisi yumurtasından çıktı. Bu olay sizin ne kadar ilginizi çekti bilinmez ama dünya genelinde, biyologlar arasında büyük bir heyecan yarattığını söyleyebiliriz.
Biraz daha detaylı düşününce, aslında neden bu olayın bu kadar heyecan yarattığını da anlayabiliyoruz. Olmlar, 10 yıllık süre içerisinde yalnızca birkaç kez yumurta bırakıyorlar ve genellikle her 500 yumurtanın yalnızca 2’sinden yavru çıkabiliyor; çünkü çürüme yumurtalar arasında kolaylıkla yayılıp, yavruların ölmesini sağlarken, aynı zamanda yumurtaların bazıları da avcılar için akşam yemeğine dönüşüyor. Bundan dolayı da yumurtadan çıkmayı başarmış her bir yavru, özellikle olmları inceleyen biyologlar için, oldukça önemli.
Bu doğumların kamera ile yakalanması da, çok hızlı ve nadir gerçekleştikleri için, oldukça zor. Ayrıca Postojna mağarası, insanların bu yumurtaları gözlemleyebildikleri tek yer konumunda; çünkü bu canlılara Postojna mağarası dışında herhangi bir yerde henüz rastlanmadı!
Bilim insanları yeni olm doğumlarını beklerken, bu canlı hakkında biraz daha detaylı bilgi verelim. Olmlar 35 santimetre boya ulaşabiliyorlar ve dört küçük kol ve bacağa sahipler. Olmlar temelde minik kolları olan pembe solucanlara benziyorlar.
Olmlar, etraflarındaki yiyecekleri görmeden, koklayarak ve hissederek bulabilecek şekilde evrimleşmişler. Yani bir nevi amfibilerin gözü kara canlıları diyebiliriz. Ayrıca bu canlılar, hiç yemek yemeden 10 yıla kadar yaşayabilirler. Bebek bir olmun, yumurtadan çıktıktan sonra yetişkinliğe erişmesi için de kabaca 15 yıl gerekir.
Olmları daha detaylı tanıdıktan sonra, bu canlıya neden ejderha denildiği de merak etmiş olabilirsiniz. Çünkü şu ana kadarki saydığımız özellikler, ince ve uzun şekli dışında, pek de ejderhayı andırmıyor.
‘Ejderha’ lakabının hikayesi aslında 1689 yılına dayanıyor. Bu canlılar ilk defa 1689 yılında, araştırmacı Janez Vajkard Valvasor’un ’The Glory of the Duchy of Carniola’ adlı kitabında ‘bebek ejderhalar’ olarak tanımlandılar. Valvasor, bu canlıların bebek ejderhalar olduklarını, bir gün tamamen olgunlaştıktan sonra denizlere açılacaklarını ve hayatlarının geri kalanını Dünya’nın kabuğunun altında geçireceklerini söylüyordu.
Bilim insanları, yeni doğacak olmlar üzerinde de araştırmalarına devam ederek, nasıl bu kadar uzun yaşama sahip oldukları gibi sorulara yanıtlar arayıp bu canlılar hakkında bilinmeyenleri ortaya çıkarmaya çalışacaklar.
Aşağıdaki videoda bebek ejderhaların dansını görebilirsiniz.
https://www.youtube.com/watch?v=s47itGwCjBA
Olm (Lat. Proteus anguinus) türünün üyelerini, aksolotların (Lat. Ambystoma mexicanum) pembe olanlarına benzetmiş olabilirsiniz. Bu iki tür birbirlerinden çok uzakta yaşamalarına rağmen, gerçekten de birtakım ortak özelliklere sahip. Örneğin ikisi de ikiyaşayışlı (amfibi) olan bu türler, diğer pek çok ikiyaşayışlıdan farklı olarak asla normal yetişkin biçimine dönüşmezler. Diğer ikiyaşayışlıların büyürken yitirdikleri solungaçları, bu iki türün üyeleri hiç yitirmez. Yani aksolot ve olm, ömürleri boyunca çocuk kalır. Bu özelliğe "neoteni" adı verilir.
Bütünüyle karanlık mağaralarda yaşayan olmlar, pigmentasyona gereksinim duymadıklarından pembe-beyaz bir renge sahiptirler; solungaçlarındaki kırmızılık, orada dolaşan kanın rengidir. Işıklı ortama alındıklarında derilerinde pigmentasyon başladığı ve renklendikleri görülmüştür. Aksolotların ise farklı renkte örnekleri olabilir; pembe, sarı ya da kahverengi gibi. En önemli ortak özellikleri ise yaralanan ya da yitirilen uzuvlarını yenileyebilmeleridir.
Tabii ki bu ejderha, filmlerde gördüklerinizden ve ağzından ateşler çıkartan ejderhalardan farklı. Bu ejderhalar aslında ‘olm’ olarak adlandırılan dev su semenderleri. Fakat bu semenderlerin lakabı ejderha, çünkü bu canlıların upuzun ve incecik vücutları var.
İlk etapta bu canlılar, favoriniz olmak için çok az özelliğe sahip gibi görünebilir ama onları daha yakından tanıdıkça fikrinizin değişme ihtimali var. Bu ejderhaların yumurtadan yeni çıkmış yavruları da oldukça ilginçler; çünkü 100 yıl yaşarlarken, her 10 yıllık süre içerisinde yalnızca 1 ya da 2 kez yumurtalarını bırakıyorlar.
Sadece Slovenya'daki Bir Mağarada Görülüyorlar
Olm yumurtalarıyla ilgili ilk haberler bilim insanları 50 ila 60 yumurtanın bulunduğu mağarada bu canlılar üzerine araştırma yürütürlerken, bu yılın başında gelmişti. Şimdi ise, yani ilk haber geldikten yaklaşık 4 ay sonra, yalnızca 22 canlı yumurta kaldı ve ejderhalardan birisi yumurtasından çıktı. Bu olay sizin ne kadar ilginizi çekti bilinmez ama dünya genelinde, biyologlar arasında büyük bir heyecan yarattığını söyleyebiliriz.
Biraz daha detaylı düşününce, aslında neden bu olayın bu kadar heyecan yarattığını da anlayabiliyoruz. Olmlar, 10 yıllık süre içerisinde yalnızca birkaç kez yumurta bırakıyorlar ve genellikle her 500 yumurtanın yalnızca 2’sinden yavru çıkabiliyor; çünkü çürüme yumurtalar arasında kolaylıkla yayılıp, yavruların ölmesini sağlarken, aynı zamanda yumurtaların bazıları da avcılar için akşam yemeğine dönüşüyor. Bundan dolayı da yumurtadan çıkmayı başarmış her bir yavru, özellikle olmları inceleyen biyologlar için, oldukça önemli.
Bu doğumların kamera ile yakalanması da, çok hızlı ve nadir gerçekleştikleri için, oldukça zor. Ayrıca Postojna mağarası, insanların bu yumurtaları gözlemleyebildikleri tek yer konumunda; çünkü bu canlılara Postojna mağarası dışında herhangi bir yerde henüz rastlanmadı!
Bilim insanları yeni olm doğumlarını beklerken, bu canlı hakkında biraz daha detaylı bilgi verelim. Olmlar 35 santimetre boya ulaşabiliyorlar ve dört küçük kol ve bacağa sahipler. Olmlar temelde minik kolları olan pembe solucanlara benziyorlar.
Olmlar, etraflarındaki yiyecekleri görmeden, koklayarak ve hissederek bulabilecek şekilde evrimleşmişler. Yani bir nevi amfibilerin gözü kara canlıları diyebiliriz. Ayrıca bu canlılar, hiç yemek yemeden 10 yıla kadar yaşayabilirler. Bebek bir olmun, yumurtadan çıktıktan sonra yetişkinliğe erişmesi için de kabaca 15 yıl gerekir.
Neden Ejderha Adı Takılmış?
Olmları daha detaylı tanıdıktan sonra, bu canlıya neden ejderha denildiği de merak etmiş olabilirsiniz. Çünkü şu ana kadarki saydığımız özellikler, ince ve uzun şekli dışında, pek de ejderhayı andırmıyor.
‘Ejderha’ lakabının hikayesi aslında 1689 yılına dayanıyor. Bu canlılar ilk defa 1689 yılında, araştırmacı Janez Vajkard Valvasor’un ’The Glory of the Duchy of Carniola’ adlı kitabında ‘bebek ejderhalar’ olarak tanımlandılar. Valvasor, bu canlıların bebek ejderhalar olduklarını, bir gün tamamen olgunlaştıktan sonra denizlere açılacaklarını ve hayatlarının geri kalanını Dünya’nın kabuğunun altında geçireceklerini söylüyordu.
Bilim insanları, yeni doğacak olmlar üzerinde de araştırmalarına devam ederek, nasıl bu kadar uzun yaşama sahip oldukları gibi sorulara yanıtlar arayıp bu canlılar hakkında bilinmeyenleri ortaya çıkarmaya çalışacaklar.
Aşağıdaki videoda bebek ejderhaların dansını görebilirsiniz.
https://www.youtube.com/watch?v=s47itGwCjBA
Aksolot & Olm Benzerliği
Olm (Lat. Proteus anguinus) türünün üyelerini, aksolotların (Lat. Ambystoma mexicanum) pembe olanlarına benzetmiş olabilirsiniz. Bu iki tür birbirlerinden çok uzakta yaşamalarına rağmen, gerçekten de birtakım ortak özelliklere sahip. Örneğin ikisi de ikiyaşayışlı (amfibi) olan bu türler, diğer pek çok ikiyaşayışlıdan farklı olarak asla normal yetişkin biçimine dönüşmezler. Diğer ikiyaşayışlıların büyürken yitirdikleri solungaçları, bu iki türün üyeleri hiç yitirmez. Yani aksolot ve olm, ömürleri boyunca çocuk kalır. Bu özelliğe "neoteni" adı verilir.
Bütünüyle karanlık mağaralarda yaşayan olmlar, pigmentasyona gereksinim duymadıklarından pembe-beyaz bir renge sahiptirler; solungaçlarındaki kırmızılık, orada dolaşan kanın rengidir. Işıklı ortama alındıklarında derilerinde pigmentasyon başladığı ve renklendikleri görülmüştür. Aksolotların ise farklı renkte örnekleri olabilir; pembe, sarı ya da kahverengi gibi. En önemli ortak özellikleri ise yaralanan ya da yitirilen uzuvlarını yenileyebilmeleridir.
Kaynak ve İleri Okuma
- Josh Hrala, "Slovenia's ultra-rare 'dragon eggs' are hatching as we speak", Science Alert http://www.sciencealert.com/slovenia-s-ultra-rare-dragon-eggs-are-hatching-as-we-speak
- MDL illustration, "The Axolotl and The Olm" http://mdlillustration.deviantart.com/journal/Featured-animals-4-the-Axolotl-and-the-Olm-523801278
Etiket
Projelerimizde bize destek olmak ister misiniz?
Dilediğiniz miktarda aylık veya tek seferlik bağış yapabilirsiniz.
Destek Ol
Yorum Yap (0)
Bunlar da İlginizi Çekebilir
02 Temmuz 2016
Semender Türleri Uzuvlarını Nasıl Yeniliyor?
17 Ağustos 2016
Bilimkurgudan Gerçeğe: Uzuv Yenilemenin Şifresi
01 Şubat 2020
Aksolot Genomu Rejenerasyonun Formülünü Taşıyor
30 Aralık 2018
Kuş Tüyüne Benzer Tüyleri Olan Pterozor Fosili Bulundu