Yıldız Teknik Üniversitesi - Çevirmen/Editör
Danimarka Aarhus Üniversitesi'nden bir grup bilimcinin, Güney Amerika'da yaşayan 50 farklı kuş çeşitindeki hemoglobine dayanarak yaptıkları çalışma sonucunda, evrimin içsel mekanizmalarına ilişkin önemli bulgular elde edildi.
1800'lü yıllarda ortaya konan "canlı evrimi" düşüncesi, seneler içinde yapılan çalışmalarla sürekli yeni keşiflere sahne oldu. Elde edilen veriler uyarınca, ilk ileri sürüldüğü biçimine pek çok ekleme ve çıkarma yapıldı. Güney Amerika kuşları üzerinde yapılan araştırma sayesinde ise evrimin düşünüldüğünden daha esnek ve karmaşık yollar izleyebildiği anlaşıldı.
Ayrıntıları Science dergisinde yayımlanan bir makale ile paylaşılan çalışmada, ekip farklı irtifalarda kandaki oksijen oranının nasıl değiştiğini ölçmek istedi. Bu nedenle Güney Amerika'nın hem dağlarında, hem de deniz düzeyinde yaşayan kuşları üzerinde yoğunlaşıldı. Vücutta oksijen taşınımından sorumlu olan protein hemoglobin olduğu için, bu canlıların hemoglobin düzeylerine bakıldı.
Ekipten Prof.Angela Fago, topladıkları verilere bakıldığında, yüksek bölgelerde yaşayan kuşların hemoglobinlerinin, oksijeni diğer kuşlardakinden daha verimli taşıdığının görüldüğünü belirtiyor. Fago ve çalışma arkadaşları, bu verim farkının altında yatan genetik farklılığı bulmak istedi.
And Dağları'nın farklı yüksekliklerinde yaşayan 50 tür kuştan örnekler alan araştırmacılar, kan analizleri ile hemoglabin üretiminden sorumlu genleri karşılaştırdı ve beklemedileri bir şey keşfetti. Yüksekte yaşayan kuşların düşük oksijen oranı ile başa çıkabilmek için özel bir uyum göstermiş olmaları gerekliydi. Dolayısıyla bilimcilerin hipotezi, bu kuşların genetiğinde bunu sağlayan belli bir dizi mutasyonun olması yönündeydi.
"Ama bu kuşların genetiğinde öyle belirli bir şablona rastlamadık. Yüksek irtifa kuşlarında açık bazı benzerlikler olmasını bekliyorduk. Ancak anlaşılan o ki, bu özel hemoglobin için belli tek bir reçete yokmuş," diye açıklıyor Fago.
Elde edilen bulgular, genetik kıyaslama çalışmalarının sağlamasının yapılmasının gerekliliğini gözler önüne seriyor. Yani genin işlevinin, canlı üzerindeki etkisinin de gözlemlenmesinin büyük bir gereklilik olduğunu ortaya koyuyor.
İki farklı birey bir gen üzerinde aynı mutasyona sahip olsalar bile, bu onların aynı şekilde etkilenecekleri anlamına gelmiyor. O nedenle bilimcilerin bu mutasyonların uygulamada kendilerini nasıl gösterdiklerini doğrulaması ve sadece bilgisayar modellerine güvenmemesi gerekiyor.
Elbette bunun anlamı, bilgisayarlı modelleme ile yapılan çalışmaların çöp olduğu demek değil. Sadece sonuçları net bir şekilde doğrulamak için bireysel farklılıkların akılda tutulması gerekiyor.
Örneğin bir bireyde bir hastalığa yol açan mutasyon, bir başka bireyde hastalık oluşturmayabilir. Çünkü hastalığın ortaya çıkışında genetik faktörün yanı sıra rol alan mutlaka başka faktörler de mevcuttur. Öyle ki bu faktörlerden bazıları, gendeki mutasyona rağmen, organizmayı hastalık sergilemekten kurtarabilir.
Öte yandan, kuşlar üzerinde yapılan araştırma da bireye belli bir işlevi kazandırmak için genetik olarak farklı yöntemler kullanılabileceğini gösteriyor. Canlı organizmalardaki bir fizyolojik özelliği belirlemenin tek bir yolu olmak zorunda değildir. Farklı sayıda ve türde mutasyon kombinasyonu sonucunda aynı işlev ortaya çıkabilir.
Kaynak: Science Nordic, "Bird study reveals a key assumption in evolution theory is false"
<http://sciencenordic.com/bird-study-reveals-key-assumption-evolution-theory-false>
İlgili Makale: http://science.sciencemag.org/cgi/doi/10.1126/science.aaf9070
1800'lü yıllarda ortaya konan "canlı evrimi" düşüncesi, seneler içinde yapılan çalışmalarla sürekli yeni keşiflere sahne oldu. Elde edilen veriler uyarınca, ilk ileri sürüldüğü biçimine pek çok ekleme ve çıkarma yapıldı. Güney Amerika kuşları üzerinde yapılan araştırma sayesinde ise evrimin düşünüldüğünden daha esnek ve karmaşık yollar izleyebildiği anlaşıldı.
Dağ Kuşlarına Kan Testi Yapıldı
Ayrıntıları Science dergisinde yayımlanan bir makale ile paylaşılan çalışmada, ekip farklı irtifalarda kandaki oksijen oranının nasıl değiştiğini ölçmek istedi. Bu nedenle Güney Amerika'nın hem dağlarında, hem de deniz düzeyinde yaşayan kuşları üzerinde yoğunlaşıldı. Vücutta oksijen taşınımından sorumlu olan protein hemoglobin olduğu için, bu canlıların hemoglobin düzeylerine bakıldı.
Ekipten Prof.Angela Fago, topladıkları verilere bakıldığında, yüksek bölgelerde yaşayan kuşların hemoglobinlerinin, oksijeni diğer kuşlardakinden daha verimli taşıdığının görüldüğünü belirtiyor. Fago ve çalışma arkadaşları, bu verim farkının altında yatan genetik farklılığı bulmak istedi.
And Dağları'nın farklı yüksekliklerinde yaşayan 50 tür kuştan örnekler alan araştırmacılar, kan analizleri ile hemoglabin üretiminden sorumlu genleri karşılaştırdı ve beklemedileri bir şey keşfetti. Yüksekte yaşayan kuşların düşük oksijen oranı ile başa çıkabilmek için özel bir uyum göstermiş olmaları gerekliydi. Dolayısıyla bilimcilerin hipotezi, bu kuşların genetiğinde bunu sağlayan belli bir dizi mutasyonun olması yönündeydi.
"Ama bu kuşların genetiğinde öyle belirli bir şablona rastlamadık. Yüksek irtifa kuşlarında açık bazı benzerlikler olmasını bekliyorduk. Ancak anlaşılan o ki, bu özel hemoglobin için belli tek bir reçete yokmuş," diye açıklıyor Fago.
Genetikçilerin Çalışma Biçimi Değişecek
Elde edilen bulgular, genetik kıyaslama çalışmalarının sağlamasının yapılmasının gerekliliğini gözler önüne seriyor. Yani genin işlevinin, canlı üzerindeki etkisinin de gözlemlenmesinin büyük bir gereklilik olduğunu ortaya koyuyor.
İki farklı birey bir gen üzerinde aynı mutasyona sahip olsalar bile, bu onların aynı şekilde etkilenecekleri anlamına gelmiyor. O nedenle bilimcilerin bu mutasyonların uygulamada kendilerini nasıl gösterdiklerini doğrulaması ve sadece bilgisayar modellerine güvenmemesi gerekiyor.
Elbette bunun anlamı, bilgisayarlı modelleme ile yapılan çalışmaların çöp olduğu demek değil. Sadece sonuçları net bir şekilde doğrulamak için bireysel farklılıkların akılda tutulması gerekiyor.
Örneğin bir bireyde bir hastalığa yol açan mutasyon, bir başka bireyde hastalık oluşturmayabilir. Çünkü hastalığın ortaya çıkışında genetik faktörün yanı sıra rol alan mutlaka başka faktörler de mevcuttur. Öyle ki bu faktörlerden bazıları, gendeki mutasyona rağmen, organizmayı hastalık sergilemekten kurtarabilir.
Öte yandan, kuşlar üzerinde yapılan araştırma da bireye belli bir işlevi kazandırmak için genetik olarak farklı yöntemler kullanılabileceğini gösteriyor. Canlı organizmalardaki bir fizyolojik özelliği belirlemenin tek bir yolu olmak zorunda değildir. Farklı sayıda ve türde mutasyon kombinasyonu sonucunda aynı işlev ortaya çıkabilir.
Kaynak: Science Nordic, "Bird study reveals a key assumption in evolution theory is false"
<http://sciencenordic.com/bird-study-reveals-key-assumption-evolution-theory-false>
İlgili Makale: http://science.sciencemag.org/cgi/doi/10.1126/science.aaf9070
Bu içerik BilimFili.com yazarı tarafından oluşturulmuştur. BilimFili.com`un belirtmiş olduğu "Kullanım İzinleri"ne bağlı kalmak kaydıyla kullanabilirsiniz.
Kaynak ve İleri Okuma
Etiket
Projelerimizde bize destek olmak ister misiniz?
Dilediğiniz miktarda aylık veya tek seferlik bağış yapabilirsiniz.
Destek Ol
Yorum Yap (0)
Bunlar da İlginizi Çekebilir
06 Haziran 2016
Tek Hücre İçinde DNA Mutasyonu Saptayabilen Program Geliştirildi
10 Haziran 2015
Biyologlar Açıkladı: Evrim Öngörülemez ve Tersinemez
21 Kasım 2014
Mutasyon Nedir?
30 Mart 2016
Evrim, Yaşlı Babalara Pek Nazik “Davranmıyor”